Aziz Yıldırım'ın ve Şekip Mosturoğlu'nun bugünkü basın toplantısını takip edemedim ama internette yazılanlara bakınca ve daha sonra olayın giderek daha da içinden çıkılmaz bir hale geldiğini görünce şaşırmamak elde değil.
Ve tabii bir yandan da bunca hengamenin arasında Bursaspor'un ve Ertuğrul Sağlam'ın başarısının ehemmiyeti güme gidecek sanırım, düşüncesi de hasıl oluyor.
Mevzuya geri dönelim.Şimdi bir gün içerisinde onlarca şey söylendi. Lakin en garip gelenine burada değinmek isterim.
Efendim, bir iddia atıldı ortaya. Bu iddiaya göre, Rüştü Reçber ligdeki bazı oyuncuları Fenerbahçe maçı öncesi arıyormuş, "aman şaibeye neden olma, korkmadan çık, topunu oyna" diyormuş. Rüştü bu iddianın kanıtlanması durumunda, "futbolu bırakacağını" açıklamış. Yerinde bir tepkidir. Beşiktaş yönetimi ise ne alakaysa artık, böyle bir durumun olabilitesi üzerinde durmuşlar. İki açıklamayı alt alta koyunca çok garip duruyor. Önce ona bakalım;
Rüştü Reçber-Beşiktaş
"Oyuncumuz Rüştü Reçber, 24 saatini kulübü için harcayan bir sporcu olarak başka takımlardaki meslektaşlarıyla onların maçlarında korkmadan ve cesurca oynamalarıyla ilgili telefon görüşmesi veya şahsi görüşme yapması kadar doğal bir şey yoktur."
Beşiktaş JK
Bir tutarsızlık yok mu? Rüştü doğal olarak "böyle bir şeyi konuşmam" diyor, ki konuşmaması lazımdır. Doğal olan budur. Beşiktaş'ın açıklamasında ise "konuşabilir, ne var bunda" demeye getirmişler lafı. Ne alaka yahu? Rüştü neden böyle bir şey yapma lüzumu hissetsin? Rüştü'nün başka işi gücü yok mu? Burada bir gariplik yok mu?
Bunun doğru olmadığına inanmak isterim. Ve bunu, beni yakından tanıyanlar gayet iyi bilir, bir numaralı Rüştü muhalifi olarak yazıyorum.
Gelelim ikinci kısma; şimdi Şekip Mosturoğlu da resmen çam devirmiş. Ali Yıldırım'ın bu olay üzerine Rüştü'yle görüştüğünü söylemiş. Neden -miş'li, -mış'lı ifadeler kullanıyorsun? diye soranlar çıkabilir. Girizgahta belirttiğim üzere, basın topalantısını ve sonrasını takip edemedim. İnternetten ulaşabildiklerim kadarıyla yorumluyorum. Şekip Bey'in açıklaması da komedi. Eleştirdiğiniz bir şeyden bahsedip, mevzuyu düzeltme amaçlı benzer bir harekette bulunduğunuzu söylemek de tuhaf değil midir?
Ve en son bölüm. Şimdi çıkarımda bulunma zamanı. Anlaşılan o ki; Turkcell Süper Lig adından da anlaşılacağa üzere iletişim konusunda sıkıntısı olmayan, hatta ciddi manada iletişim çılgınlığının yaşandığı bir ligmiş. Rüştü'nün samimi olduğu meslekdaşlarını arama ve maç öncesi telkinde bulunduğu iddiasından yola çıkarak bundan sonrası için bazı önerilerde bulunmak mümkündür. Ne gibi?
Bundan sonra;
* Rüştü Reçber, Süper Ligde yer alan ve "Milliyetçi" çizgideki oyuncuları bazı maçlardan önce arasın ve "korkmayın" mesajı versin.
* Emre Belözoğlu, Süper Ligde yer alan ve kimilerince "Cemaatçi" diye tabir edilen oyuncuları bazı maçlardan önce arasın ve "korkmayın" mesajı versin. (Bu konuda Hakan Şükür'den destek alabilir)
* Alex de Souza, Süper Ligde yer alan ve Brezilyalı dindar oyuncuları bazı maçlardan önce arasın ve "korkmayın" mesajı versin.
* İvan Ergiç, Süper Ligde yer alan ve "Marksist" oyuncuları bazı maçlardan önce arasın ve "korkmayın" mesajı versin.
* Arda Turan, Süper Ligde yer alan ve tiyatroya, sinemaya ilgi duyan oyuncuları bazı maçlarda önce arasın ve "korkmayın" mesajı versin.
* Matteo Ferrari, Süper Ligde yer alan ve "gece hayatına düşkün" diye bilinen oyuncuları bazı maçlardan önce arasın ve "korkmayın" mesajı versin. (Bu konuda Pascal Nouma'dan yardım alabilir)
Bu listeyi genişletmek mümkün. Şu an için bu kadar yeter. (İsteyen yorumlarda listeye eklemeler yapabilir tabii)
Velhasıl kelam, nihai paragrafta toplumsal bir mesaj verecekmişim gibi oldu ama daha çok Fenerbahçeliler özelinden bir mesaj olsun. Rüştü isterse kaleci Murat'ın yedi sülalesini Fenerbahçe maçından önce aramış ve "korkmayın" demiş olsun. Ne değişir? Önemli olan Fenerbahçe'nin kendi elinde olan şampiyonluk şansını, son 90 dakikada değerlendirememesi ve bi nevi kendi eliyle son maçta şampiyonluğu Bursaspor'a vermiş olması değil midir? Öyledir tabii. Onun dışında ne desek gırgır şamatadır. Yukarıda yaptığımız da budur.
No comments:
Post a Comment