Friday, May 21, 2010

Ben Fenerbahçemi İstiyorum

12 senelik Aziz Yıldırım iktidarı döneminde kazandığımız ve kaybettiğimiz birçok şey oldu. Sportif başarısızlıkların başarılardan daha fazla olduğu bir dönem yaşattığı (kazanılan kupa/kazanmak için yarışılan kupa) oranına bakıldığında açıkça ortaya çıkmaktadır. Ancak benim eleştireceğim bu sportif başarısızlıklardan ziyade benim için daha önemli olan başka konulardır. Aziz Yıldırım döneminde kişi olarak yaşadığım üzüntüleri emin ol 90’lı yıllarda 5.’likler 6.’lıklar alırken yaşamamıştım. O dönem kötü kadrolar kötü yönetimler kötü takımlar vardı ve başarısız oluyorduk. Ancak benim için değerli olan birşey hala yerinde duruyordu; o da insanların önemli bir kısmı tarafından sevilen, Anadolu’da saygı duyulan, gittiği şehirlerde insanlardan kaçırılmayan insanlarla iç içe olan halkın takımı Fenerbahçe idi. Biz yaşanan 12 yıl içerisinde herşeyden önce bunu kaybettik. Kuruluş ilkelerimizi, varolma nedenimizi yitirdik. Evet Aziz Yıldırım stad yaptı Fenerium’ları yaydı, kulübü büyüttü ama bunların hepsini yediğinden içtiğinden feragat ederek kulübüne destek olan bizler sayesinde yaptı.

Ancak zaman içerisinde iş öyle noktaya geldi ki Aziz Yıldırım bunları sadece belli bir zümre ile yaptığını düşünmeye başladı kulübü bu anlamda küçülttü. Bugün kombine kartını alan, Fenerium’lardan alışveriş yapan, kulüp üyesi olan, imkanları ölçüsünde deplasmana gitmeye çalışan bir taraftar profili olarak kulübe belli bir artı değer yaratan 34 yasindaki ben, eğer bunları yapabiliyorsam bunun temelinde çocukluğumda harçlıklarımdan para biriktirerek bugünkü stadın rahatlığını gördükten sonra beğenmediğimiz stadda 7-8 saat bilet kuyruklarında bekleyerek seyrettiğim maçlar neticesinde kazandığım Fenerbahçelilik ruhu yatmaktadır. İşte Aziz Yıldırım önce bunu kaybettirdi bu kulübe. Bugün bir öğrencinin para biriktirip o stada girmesi mümkün mü 66 liralık kale arkası bilet fiyatıyla. Stada gelemeyen çocukları şifreli yayın yapan kanalı seyrettirerek mi Fenerbahçe’li yapacağız? Gelecekte forma, kombine vs. alabilecek, kayıtsız şartsız kulübüne destek olacak taraftarları bize öfke kusulan şifresiz kanalları seyrettirerek mi elde edeceğiz? Bilet fiyatları 22 lira olduktan sonra tekrar sampiyonluk potasına girmiş olmamız da bu zihniyetin yanlışlığını gösteren ufak ayrıntıdır.

Renkdaşlarımızla kavga eden F.Akyel, uğrunda birçok fedakarlık yaptığım Kulübüme, Beşiktaş taraftarı ile birlikte küfür eden Tümer Metin’e, karaktersizliği konusunda hemen herkesin hem fikir olduğu Emre Belözoğlu’na, Sporellerin, Lefter’lerin, Can Bartu’ların, Rıdvan Dilmen’lerin formasını giydirmek bu kulübe yapılmış en büyük ihanetlerden biridir.

Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Atatürk ilkelerine bağlılıktan bahsederken nasıl bir anlayışa hizmet ettiği belli olan bir sermaye grubunu Fenerbahçe erkek basketbol takımı aracılığıyla sadece daha çok başarı gelecek diye bu kulüple özdeşleştirmek ise içime sindiremediğim bir başka konudur. Genel Kurul salonunda kürsüden bunu eleştiren bir bayan üyeye Yüksek Divan Kurulu Başkanı’nın sözlü hakaret ve fiili saldırıda bulunması Atatürk’ün izinde olduğu söylenen kulübümün gittiği noktayı açıkça ortaya koymaktadır.

Aziz Yıldırım her şeyi ben bilirim her şeyi ben yaparım havasında eleştiriye tahammülü olmayan tavırları ie yarattığı korku imparatorluğunda yanına aldığı 2-3 kişi ile Fenerbahçemi Fenerbahçe olmaktan çıkarmaktadır. Yönetim Kurulları sadece göstermelik olarak oradalar. Yapıcı eleştirileri dahi başkana iletmek yönetim kurulu üyeleri için maalesef büyük bir korku haline gelmiştir. Kulüp içerisinde yarattığı bu havayı dışarıda da yaratmaya çalışan Aziz Yıldırım, kulübün bir nefret merkezi haline gelmesine neden olmuştur. Gün geçtikçe bütçe olarak büyüyoruz ama kulüp olarak küçülüyoruz. Bu nefreti kendi aramızdaki konuşmalarda dahi, biz zenginleşiyoruz o yüzden insanlar bizi kıskanıyor ile açıklayarak aslında gerçeklerden uzaklaşıyoruz. Ayrılan hemen her futbolcumuz ve birçok yöneticimiz ile problemli ayrılıyoruz. Ve bütün suçu bizler hep bu giden futbolculara, yöneticilere atıyoruz. Şu anda başkanın kurmuş olduğu bir sanal dünya var ve biz orada yaşıyoruz.

Futbol takımına gelince. Yıllardır bizi dünya kulübü oluyoruz palavrasıyla yöneten Sayın Aziz Yıldırım’a şunları sormak istiyorum

1) Her sene son anda transfer yapmak mı dünya kulübü olmaktır yoksa planlı programlı transfer yapmak mı?
2) Bir takımı 2 sene Kezman’a 2 sene Guiza’ya mahkum ederek 4 sene forvetsiz oynatmak mı dünya kulübü olmaktır?
3) Tuncay, Marco vs futbolcuları menajerleriyle yaşadığın kişisel inatlar yüzünden gönderip, daha büyük maliyetlerle Josico, Maldonado gibi adamları transfer etmek mi dünya kulübü olmaktır?
4) 2006 yılında yaşanan olaydan sonra ardına teneke bağlayarak gönderdiğin teknik direktörü üç sene sonra çok daha iyi şartlarla getirmek mi dünya kulübü olmaktır?
5) 2006 yılında elimizden çalınan şampiyonluğun bedelini o maçın hakemine ödetememek mi dünya kulübü olmaktır? O sene Anelka’nın faul yaparak attığı golün bütün sezon aleyhimize elle atılmış gibi konuşularak medyada kullanılmasını engelleyememek mi dünya kulübü olmaktır?
6) Senelerdir bir türlü çözemediğim amortisman hesabıyla futbolcuları bedava kaçırmak mı dünya kulübü olmaktır?
7) 17 kulüp aleni bir şekilde karşımızda iken Kulüpler Birliği denen yerde onların başkanlığını yapıp kendi kulübünü menfaatlerini ayaklar altına almak mı dünya kulübü başkanlığıdır?
8) Hergün televizyonda derneklerden sorumlu yöneticimiz şu ilde dernek açtı haberi verilirken kupa finali için bir şehri süsleyemeyen, oraya 3-5 bin bayrak ve forma götürerek halkın sevgisini kazanamayan,futbolcusunu halktan kaçıran kulüp mü dünya kulübüdür? Böyle işleri yaparak kulübe birşeyler katmayan, sadece şampiyonluk baloları düzenleyen derneklerin sayısıyla övünmek mi dünya kulübü olmaktır.
9) Ortega, Hooijdonk, Anelka, Carlos, Alex gibi adamları getirip bunları ulusal yayın yapan kanallara çıkarıp Fenerbahçe sempatisi yaratamamak aksine insanlardan kaçırmak mı dünya kulübü olmaktır?

Ben giden şampiyonluklar veya kupalar için değil, Aziz Yıldırım’ın Fenerbahçe’yi Fenerbahçe olmaktan çıkarttığı için başkanlık görevini artık bırakması gerektiğini düşünüyorum. Ondan boşalacak göreve de Aziz Yıldırım’ın artılarını örnek olarak alıp eksilerini ortadan kaldıracak vizyon sahibi birinin gelmesini arzu ediyorum. Şunu da açık olarak belirtmek istiyorum ki eğer Aziz Yıldırım bugün bırakır, kongrede aday olur ve karşısına kendi menfaatleri için kulübün dışında olduğu zaman camiamıza zarar veren Hakan Bilal Kutlualp gibi insanlar veya Şadan Kalkavan gibi vizyonu olmayan insanlar çıkar ise oyum yine Aziz Yıldırımındır. Ancak kulübümüz içerisinde bu saydığım karakterde insanlar dışında çok kaliteli, bu yükü taşıyacak kişiler vardır ve kulübü gelinen bu noktadan alarak arzuladığımız noktalara taşıyacaktır. Aziz Yıldırım’ın böyle bir başarısızlığın ardından gitmesinden çok mutlu olmayacağım ancak zamanında gitmesini bilseydi bugün bu durumda olmayacaktı(k).

Daum için ise söyleyebilecek pek fazla birşey yok bence. Her şeyden önce kendi menfaati için her şeyi yapabilen, kişiliğinden nefret ettiğim bir insan. Teknik direktör olarak ise ligde her zaman ilk üç içerisinde yer alabilecek ama hiçbir zaman keyif vermeyecek takım yaratan, günü kurtarmaya yönelik çalışan bir profili var. Dolayısıyla bizi, hepimizin arzuladığı büyük başarılara ulaştıracak biri asla olamayacaktır. Kapasitesi ve vizyonu buna uygun değildir. Büyük ihtimalle de başkan kendini kurtarmak için yüklü tazminatını ödeyip gönderecektir. Tazminatı aldıktan sonra Daum’un da buna çok üzüleceğini zannetmiyorum. Daum’u savunanları da anlamıyorum. Hele hele 4 yıl çalışılması gerekir, istikrar yakalamamız lazım diyenleri hiç anlamıyorum. Çünkü Daum’la üç yıl daha çalışırsak gideceğimiz maksimum hedef kazanabileceğimiz 1 şampiyonluk belki de 1 Türkiye kupasıdır. Ne bir futbolcu kazanabiliriz ne de Avrupa’da bir başarı. Ayrıca kazanamadığımız yıllarda da 2006 ve 2010 yılında yaşadığımız ağır travmaları yaşamamız büyük olasılıktır. Ancak şunu da belirtmeden geçemeyeceğim; bu başkana ve yönetim kuruluna hiçbir şekilde güvenim yoktur. Daum’u gönderdiklerini açıkladıktan sonra pazar akşamına kadar kendisiyle devam etmeyi düşündüklerinden dolayı hiçbir hazırlıkları olmadığından ötürü eminim dünya kupası sonrası ondan daha berbatını başımıza musallat edeceklerdir.

Ben olumsuz bir durumda günlerce ortadan kaybolan bir başkan değil, taraftarın göz yaşı sel olurken ona güç verecek bir lider istiyorum. Ben kendisine müdahale edildiğinde para için sesini çıkarmayan, olumsuz bir durumda futbolcusunu suçlayan teknik direktör değil bulunduğu kulübü ve hedeflerini iyi anlayan, sorumlulukları üzerine alan, vizyonu olan bir teknik direktör istiyorum. Ben 3 ay önce Fenerbahçeme küfür edip sonra bu formayı giyenleri değil, bu formadan kopartılınca taksicilik yapan ruhta futbolcuları istiyorum.

Netice olarak ben şampiyonluk, kupa vs.’den önce 1899 yılında temelleri atılan 1907 yılında kurulan, Bağdat Caddesi’nden ibaret olmayan, halkın sevgilisi Fenerbahçemi istiyorum.

Saygılarımla

Özgür Kandil

***

Blogun takipçilerinden Özgür Bey, bu yazıyı e-posta olarak göndermiş. Kendisinden izin alarak bu yazıyı blogda yayımlamak istedim. Sağolsun o da kabul etti. Yazı için kendisine bir kez daha teşekkürler...

No comments:

Post a Comment