Thursday, December 10, 2009

Blog Söyleşileri: Voodoo Girl


Geçenlerde duyurduğumuz Blog Söyleşilerinin ilkiyle karşınızdayız. İlk söyleşide kimin olacağını tahmin edin demiştik. Birçok tahmin geldi ama kimse tutturamadı ne yazık ki. Bazı tahminlere de hayli güldüğümü belirteyim bu arada. Sanırım futbol ağırlık bir blog yazdığım için, ilk etapta yine bir futbol blog yazarıyla söyleşi yapacağımız düşünüldü herhalde. Bu da normal bir şey gerçi.

İlk söyleşide sizler için Voodoo Girl'e gittik (yalana bak, internetten soruları gönderdim, sağolsun o da cevapladı). Eğlenceli bir söyleşi olduğunu söyleyebilirim. Biraz uzun belki, fakat bölmek istemedim. Bir yandan çayınızı, kahvenizi ya da içkinizi yudumlarken, öte yandan okurken hoşça vakit geçereceğinize inandığım bir söyleşi oldu. Bu vesileyle bir kez daha Voodoo Girl'e teşekkür ederim, ayrıca blogu da 3. yaşgününü kutluyor...Tebrik ediyor, bol bol bloglamasını diliyorum (bloglamak ne ki?)

Buyrunuz efem....


***


"Parti Kızı Değilim!"


Çoğu söyleşinin girizgahında yer alan sizi kısaca tanıyalım bahsini geçiyorum, ve şunu sormak istiyorum, eğitimci olmak nasıl bir duygu? Zaman zaman öğrenciye, sorumlu olduğunuz amirlere falan kafa atmak istediğin oluyor mu?

Sen klişe başlamasan da ben klişe başlayayım, beni ünlüymüşüm gibi hissettiren bu söyleşi ve bu seride ilk benimle söyleşmeyi seçtiğin için teşekkür ediyorum efendim. Eğitimci olmak çok keyifli bir duygu, ben zaten o “hiçbir şey olamazsam öğretmen olurum”culardan değildim, isteyerek seçtim bu mesleği. Bir insana bir şey öğreterek onun hayatını değiştirebilme gücü bence müthiş. Kafa atma konusuna gelirsek, özel hayatında çok sabırsız bir insan olmamın en büyük nedenlerinden biri sanırım iş hayatında çok sabırlı olmam ve oradaki birikimlerin acısını özel hayatımdan çıkartmam. Anlamayan öğrenciye hiç sinirlenmiyorum, sonuçta dil öğrenmek de bir yerde kapasite meselesi ama beni dinlemeyen öğrenciye tahammülüm yok. Amirlerimle alakalı olarak ise uygulanan mantıksız kurallara gıcığım sadece.

Peki sayın Voodoo girl, neden blog?

Tamamen sıkıntıdan başladı, bir Cumartesi evde sıkıntıdan patlıyordum ve o sırada hali hazırda blog yazarı olan bir arkadaşım blog yazmamı önerdi. Öyle başladı, sonra eğlenceli gelmeye başladı, sonra bir de takipçiler falan arttıkça iyice “ilginin odak noktası olma” ihtiyacımı tatmin etmeye başladım derken bugünlere geldik. Benim için tamamen ego tatmini ve eğlence yani bu blog işi, öyle “içimde durduramadığım bir yazma ihtiyacı var enginlere sığmıyor taşıyorum” falan değil. İnanmıyorum zaten onu diyenlere de, o zaman git deftere yaz. Eğer herkesin okuyabileceği bir yere yazıyorsan beklediğin bir tepki var demektir.

Öğrencileriniz tarafından blogunun okunuyor olma durumu/ihtimali için ne düşünüyorsun?

Çok korkuyorum! İsmimi soyadımı açık etmememin tek sebebi bu, okulumu bile çaktırmıyordum eskiden de twittera yazdığım bir kaç şeyle artık anlaşıldı sanıyorum. Blogda özel hayatımdan da bahsettiğim için istemem öğrencilerimin görmesini çünkü yaş grubu itibariyle o sınırları algılayabilecek olgunlukta olmayan öğrencilerim var. Sadece blog değil örneğin dışarıda bir yerde içerken ya da erkek arkadaşımlayken öğrencilerimle karşılaşmayı falan da sevmiyorum, yoksa mevzu bloga yazış şeklim falan değil yani.

Ankara dışında başka bir şehirde yaşamama isteği nerden geliyor? Dünya adeta İstanbul’a hayranken, dünyanın en eğlenceli şeylerinden biri İstanbul’da üniversite okumakken, neden Ankara, neden Hacettepe Üniversitesi tercihi mesela? Deli misin?

Ankara bana huzur veriyor. Verebileceğim en net cevap bu. İnsanların en sık kullandıkları argümandır, örneğin akşam dışarı çıktığınızda İstanbul’da yüzlerce seçenek olması. Bana saçma gelen bu lafı eden insanların yine dönüp dolaşıp aynı mekâna gidiyor olmaları. Yani 500 seçenek arasından dönüp dolaşıp 3 yere gitmekle 5 seçenek arasından dönüp dolaşıp aynı 3 yere gitmek arasında benim için hiç bir fark yok. O yüzden anlayamıyorum bu ‘Ankara yetmiyor’ meselesini. Ben yettiriyorum şahsen :) Bu şehir tartışmaları komik geliyor aslen bana, önemli olan içindeki insandır çünkü. Kendini büyüten şehre nankör davrananlara katlanamıyorum sadece, üniversiteden sonra İstanbul’a giden ve Asmalı Mescit’te takılıyor diye kendini bohem zanneden tayfayı kastediyorum. Herkes kendini mutlu eden şehirde yaşasın ama kimse de kalkıp benim şehrime laf etmesin. Hot Hot Heat ne güzel söylemiş; ugly or pretty, it's still my city / make up your mind and get in or get out!

Üniversitedeki sınıf arkadaşların olan Ahmet ve diğer iki gay arkadaşa neden bu kadar çok taktın? Görüyorum her fırsatta sallıyorsun onlara. Nedir o arkadaşları bu kadar antipatik kılan?

Hahahah sana öyle gelmiş yahu, taktığımdan değil genelde sınıfta sadece kızların olduğunu söyleme amaçlı kullanıyorum o örneği. Yoksa Ahmetlerden birini severim, diğeri polis oldu ama onu pek sevmezdim zaten içime doğmuş herhalde :) Gay olanla da pek alakam yoktu, ama homofobik insan şu hayatta en nefret ettiğim insan türüdür yeri gelmişken belirteyim.

Basketbol takımında oynamışsın. Peki hiç futbol oynadın mı? Futbol yazıp çizmek kolay iki de top tepseydin derse misal birileri ne cevap verirsin?

Futbolun teknik-taktik özellikleriyle ilgili yazıp çizmiyorum, o konuda anlaşalım. Hakkında yazı yazacak kadar donanımlı görmüyorum onun için kendimi. Ama futbol oynamışlığım var ortaokulda, okulun halı sahasını kiralardık. Defans oynardım ben. Yalnız şöyle bir durum vardı, benim babam koyu Fenerbahçeli eski bir hakem ama ben dünyayı algılar yaşa geldiğimde çoktan emekli olmuştu. Artık mesleki deformasyondan mıdır nedir bizim evimizde hiç maç ya da spor programı izlenilmezdi. Dolayısıyla futbol oynamaya falan gidecek kadar futbolla içli dışlı büyümedim.

Fanatik bir futbol taraftarı olmadığını iddia ediyorsun, ama geçenlerde Colin Kazım’a twitter vesilesiyle sağlam küfür ettin? E hani fanatik değildiniz kuzum?

Başka takımı tutan insanlarla maçtan önce/sonra polemiğe girmek açısından fanatik olmadığımı iddia ettim. Ama Colin Kazım örneği çok başka. “Başkasının sikiyle gerdeğe girilmez” diye bir laf vardır, futbolla ilgilenen herkes bilir. Ben zaten çenesi o şekil çalışan taraftarı hiç sevmem, bunu yapan futbolcu olunca iyice kan beynime sıçradı. Haydi sen atmış olsan o 8 golü, konuşman bir derece anlaşılabilir. Ama işte elalemin sikiyle gerdeğe girmeye kalkarsan twitterda da belirttiğim gibi 3 gol de kırmızı kart da sana girer, başkasına değil. Yalnız o olaydan sonra adam kaza geçirdi ya herkes bana iyi davranmaya başladı beddualarımın tuttuğunu düşünerek :)

"Cinsiyet üzerinden yapılan genellemelere karşıyım."

Kadınlar sigara içmez, osurmaz, sıçmaz, küfür etmez vs. gibi bir anlayış hakim toplumun genelinde. İnsanları böyle düşündüren ne olabilir?

Kadınların ta kendisi. Gecenin 4’ünde sevgilisi gelecek diye gözünün altına kapatıcı süren arkadaşım vardı misal. Bazı kadınlar kadınlıklarını o şekil hareketlerle göstermeyi tercih ediyorlar. Bir de tabii kadın imajı var herkesin kafasında yıllar yılı böyle gelmiş. Benim kabullenemediğim ‘kadına yakışmaz’ hali. Yani atıyorum küfür kötü bir şeyse (ki bence hiç değil) kimseye yakışmaz. Yani erkekleri ‘default’ hödük, kadınları da çıtkırıldım kabul etmeye karşıyım.

Kadın blogger yahut bayan blogger gibi ifadelere takıldığını biliyorum. Ama belki de bunları diyenlerin bazıları bazen tamamen safça böyle şeyler diyor olamazlar mı? Hepsi cinsiyetçi midir yani?

Bence cinsiyetçi olan zaten kendine ‘kadın blogger’ demeyi seçenler, onları öyle adlandıran diğerleri değil. Ben cinsiyetin bu gibi aktivitelerde tanım olarak kullanılmasına karşıyım. Kaldı ki ‘kadın blogu’ denilince akla genel tip blog belli, işte makyaj – moda – alışveriş üçgeninde yaşanan hayatlar. O zaman erkek blogları da sadece futboldan bahsediyor diyelim. O kadar kolay değil işte genelleme yapmak insan söz konusu olunca, hele de çıkış noktasını cinsiyet alarak.

Karşı cinsten blog yazanlarda genel olarak gördüğüm şey, “bugün sevgilimle köşe kapmaca oynadık”, “evde çıplak bir şekilde oradan oraya koşuştuk” vb. temalı yazılar. Voodoo girl ise blogunda bugüne dek böyle işlere pek girmedi. Herhangi bir sebebi var mı? Monoton bir hayatın mı var yoksa?

Bence gerçekten monoton bir hayatım var çünkü genelde aynı aktivitelerle geçiyor. Hafta içi işe git, haftasonu genelde aynı yerlere çık. Ama nedense insanlarda bir ‘party girl’ imajı oluşmuş. Yahu her Cuma-Cumartesi aynı yerdeyim öyle parti kızlığı mı olur :) Bir de ben bloglardaki “aman tanrım çok eğleniyoruz” hikâyelerine pek inanmamak lazım diyorum, yalan olduğundan değil de bir şey anlatılınca her zaman yaşandığı andan daha keyifli gözüktüğünden.

Wingman dergi’nin Ekim sayısında “Fuckbuddy” bulmamız konusunda bize yardımcı olacak rehber bir yazı yazdın. Karşı cinse amme hizmeti miydi o yazı?

Ben şahsen kendi cinsime amme hizmeti yapmaya çalıştım çünkü o konunun çıkışı bir türlü fuckbuddy olmayı beceremeyen erkeklerden şikâyet eden bir kız masasında oldu. Hep kadınlar beceremez zannediliyor ama aslında kadınlar sadece dürüstlük peşinde. Onun anlaşılması lazım. Yani sırf kadınlar hakkındaki genellemeleri yüzünden, atıyorum bir kadının oyun oynamıyor olmasını bile bir çeşit oyun zanneden erkekler var. Kafalardaki kadın – erkek imajını bırakıp birbirimizle iletişime geçsek bence dünya daha güzel bir yer, hayat da bayram olacak.

Yazıyı okuduktan sonra ofisine 10 Rocco Siffredi gücünde gelen öğrencilerin oldu mu?

Hahahaha ben öğrenci değil de klavye otuzbircilerini bekliyordum tetikte ama olmadı allahtan :)

Blogdan tanıdığımız kadarıyla Voodoo Girl daha çok kariyer kadını olma yolunda biri gibi. Haksız mıyım?

Daha önce de söylediğim gibi bu mesleğe bilerek ve isteyerek girdim ve tabii ki yükselme planlarım var. Ama kariyer kadınını başka bir kadın türüne karşılık söylediysen, misal “aşk kadını değil kariyer kadını” gibi bir önerme varsa soruda öyle bilinçli bir seçim yapmışlığım yok.

Bir zamanlar idealist bir blogger olarak yorumlara onay mekanizması koymayacağına dair and içmiştin. Ama sonra yapmak zorunda kaldın. Büyük konuşmuşsun sanki…

Evet, ne yazık ki öyle oldu çünkü tam anlamıyla bir ‘dadanma’ mevzusu yaşadık. Asla küfür içeriyor ya da benim söylediğimin aksini söylüyor diye yorum silmedim, şimdi de kabul etmezlik yapmıyorum zaten ama bu olayda adam her posta gelip abuk subuk şeyler yazıyordu ve fake olduğu inanılmaz belli olmasına rağmen insanlar ona cevap verdiği, onun karşısında beni korumaya falan çalıştığı için uzattıkça uzattı. Ben de yeter dedim. Bir de bu ara spam comment çok alıyorum isabet oldu yani.

el burrito'nun notu: Sanal alem vasıtasıyla söyleşi yapınca böyle karelerle
karşınıza çıkamadık ne yazık ki, bunun için özür dilerim...

Genelde hemcinslerim seks hayatlarını öyle pek bloglarına yansıtmazken, karşı cinstekiler çok rahat yazabiliyor. Hatta sadece bu tarz yazılarıyla blog aleminde meşhur olanlar var. Gerçek hayatta erkekler seks hayatları hakkında rahat konuşur, kadınlar baskıcı toplum etkisiyle pısar kalır bilirdik. Aldatıldık mı?

Yoo, kendin de söylüyorsun işte gerçek hayatta rahat olan erkekler. Kadınlar gerçek hayatlarında anlatamadıkları için bloga yazıyorlar belki de. Baskı hiç bir zaman bir şeyin olmasını engellemez, sadece gizli yapılmasını sağlar.

Blogundaki başlıklar genelde İngilizce. Herhangi bir sebebi var mı?

Şarkı sözlerinden ya da dizilerden alıyorum çoğunu. Bir de bazen kendimi İngilizce daha iyi ifade ediyorum, artistlikten değil 11 yaşımdan beri İngilizce öğrendiğim ve İngilizce hayatımın önemli bir parçası olduğu için.

Sanatsal bir fotoğrafını blogda yayımladın. Devamı gelecek mi? Efsane olan uzun parmakların mesela, onlardan başlar mısın? Parçaları birleştirmeyi de blog okurlarının hayal gücüne bırakır mısın? Şu an karşında olsam bu soru için bana tokat atar mıydın?

O sanatsal fotoğraf mevzusunu sırf dalga geçmek için koymuştum aslında ama ne mevzu oldu arkadaş! Millet geldi götüm hakkında falan yorum yaptı ki sadece gerçek hayatta götümü görmüş yorumcuların fikirlerine önem verdim o noktada söyleyeyim :) Parmaklarım uzun değil, o fotoğrafın altına da yazdığım gibi sırf uzun çıktı diye hoşuma gitti de koydum yoksa gayet tombul parmaklı bir insanım. İnsanlar beni merak etsin diye tam fotoğraf koymuyor değilim, biraz kimlik saklama derdinden öyle oldu. Ayrıca tabii ki tam gözükmediğim için çok güzelmişim izlenimi yaratan fotoğraflar koyuyorum, o da benim kevaşe ruhum yani :) Merak unsuru yarattığının tabii ki farkındayım ama gerçek hayatta görmedikleri bir kızın sırtının, kolunun falan fotoğrafına bakıp 31 çekme potansiyeli olan erkekleri de hayretle izliyorum. 3 senedir blog yazıyorum, gir bak en çok yorum almış 2 yazıdan biri bu sanatsal fotoğraf, diğeri de dövmemin fotoğrafını koyduğum. O kadar lafı boşuna mı ediyoruz ulan!

Dövmelerinizi blogdan teşhir etmeniz sebebi Facebook hesabınızın olmaması mı? Ne demişti bir okur yorumunda; “Bunlar için Facebook diye bir şey çıktı”. Doğru diyor adam, gelsene Facebook’a .Seni zorla Facebook’a çekmeye çalışıyorum, bilmem farkında mısın?

Facebook’a gelmeyeceğim, inat ettim :) Facebook ilk çıktığında, - bu da hep böyledir ya- daha haber programlarına falan çıkmadığı zamanlarda duymuştum arkadaşlardan ama uzak durmayı seçtim çünkü sosyal network sitelerini gençliğimde yeterince kullandığıma inanıyorum. Facebook’un diğer sitelerden bir farkı olduğuna inanmıyorum çünkü insanların kullanım amacı belli. Eskilerden birilerini bulmak istesem bulurum zaten, Facebook’a ihtiyacım olmaz. Şimdi öğrenciler falan var ya, gerek yok yani. Ama yazdığım biri olunca hevesleniyorum arada lan Facebook olsaydı oradan fotoğraflarına falan bakardım diye itiraf ediyorum :) Dövmemin resmini koymamın sebebi de hayatımda olup biten şeyleri bloga yazıyor olmam ve o dönem hayatımda olup biten en önemli şeyin o dövmeyi yaptırışım olması.

Erkek adam neden dans etmez? Çok kral dans eden ağabeyler, amcalar var düğünlerde. Görüyoruz yani. Sen de biraz daha fazla düğünlere git, gözlem yap bana kalırsa. Neden bu kadar net bir çizgi çektin bu olaya?

Gereksiz net çizgiler çizen bir insanım zaten o artık çok açık değil mi :) Benim orada ‘dans etmesin’den kastım sarhoş olup deli deli hareketler yapan erkeklerdi. Karizma önemli şey, çizdirmemek lazım.

Sanal alemde gördüğü her hatuna yazılan hemcinslerim var. Malum sen de pek çok sanal platformda cirit atıyorsun. Nasıl oluyor da erkek milletinden günde ortalama 30-40 tane e-mail almazsın, hayret ediyorum. Bu işte bir gariplik var? Kuzum yoksa beni kekliyor musun?

Sadece blogger ve twitter kullanıyorum, pek çok sanal platform demeyelim :) Gerçekten öyle 30-40 mail aldığım yok, arada tanışıp kaynaşalım mı formatında mailler alıyorum sadece. Bu çok ilginç bak bence, yani blogda seks yapan bir kadın olduğumu alenen yazıyor olmam blog okuyucularına tek tek vereceğim anlamına nasıl geliyor ki beni hiç tanımayan insanlar kalkıp da ‘görüşelim’ temalı mailler atarak olumlu cevap bekliyorlar? Fakirin ekmeği umut belki de.

Google’da yaptıkları garip aramalarla yolu bloguna düşen sevgi kelebeklerine buradan ne söylemek istersin?

Onları çok seviyorum çünkü komik şeyler yazmama sebep oluyorlar. Zaten google’ın sorulan soruyu anladığını düşünen bir millet olmamız başlı başına baya komik bence. Bir de “voodoo girl’ün gerçek adı”, “voodoo girl’ün …. grubunda çalan eski sevgilisi” gibi magazin basıncıları var onları da sevgiyle selamlıyorum buradan.

Yakışıklı bulduğun adamları blogda teşhir etmeni anladım da, hemcinslerini paylaşman, üstelik “"women I would definitely do", diyerek not düşmen garip değil mi? Hayırdır, ne iş?

Lezbiyen eğilimlerim yok, 31cilerden özür dileyerek söylüyorum. Önce sırf erkekleri koyuyordum zaten, sonra kadın fotoğrafı koyan bazı erkeklerin zevkini hiç beğenmediğimden kadın dediğin böyle olur diyesim geldi.

Bir partidesin, müthiş bir eleman gördün. Ahanda diyorsun “ilk görüşte aşk bu olmalı”. Hiçbir güç seni ondan alıkoyamaz gibi geliyor sana. Bir şekilde tanışıyorsun ve senden 7 yaş küçük çıkıyor. Ne yaparsın?

26-7, 19 eder değil mi? Problem yok. Her şey legal.

Biraz Jay Leno tarzı soru olsun. Şu sıralar dinlediğin ve bizi şaşırtacağını düşündüğün bir şarkı ya da şarkıcı var mı?

Öyle yeni bir keşif falan yapmışlığım yok son zamanlarda. Arctic Monkeys, Beatles, Beirut, Franz Ferdinand, Goldfrapp, Hot Hot Heat, Jamiroquai, the Last Shadow of Puppets, Moloko, No Doubt, Robbie Williams, Roisin Murphy, Röyksopp, Zero 7 her zaman severek dinlediklerim. Atlamamak için ipoddan açıp baktım alfabetik sıra oldu yalnız :) Türklerden de Bedük güzel.

Blog aleminden tanışmak istediğin, karizmatik bulduğun, hatta abartarak fantezilerinde protagonist yaptığın biri var mı?

Son zamanlarda hem ekşibeşiktaş hem de komünal işkembe’deki yazılarını severek okuduğum shelbyl var, bence çok iyi yazıyor.

Piyasadaki futbol blogger tayfasından bir takım oluşturmanı istesem, ilk on birin nasıl olurdu?

Sen, Fırat (Flying Duthcman), Erbo, Alper (Lambuja), Ali Ece, Footballove, EkşiBeşiktaş, Desportivo, Jesus Almeyda, Noat Samisa, PC Lion, Pennearabiata. 12 etti seni teknik direktör sayalım :) Çok bilindik isimler oldu, takip ettiğim pek çok başka futbol blogu da var tabii.

Çocuk bezi reklamlarının çocuk pornosunu andırdığını iddia etmiştin bir ara. Nedir sebebi?

Çocukların poposunu falan görüyoruz, çıplak çıplak zıplıyorlar, erkek çocuk kız çocuğu öpüyor falan. Yani çocuğu cinsel obje olarak gören insan bundan tahrik olmaz mı? Bana olur gibi geliyor.

Futbol takımlarının tercümanlarına kafayı takmışsın sanırım. Rijkaard’ın İngilizce’den çeviri yapan tercümanını eleştirmeni anlarım da, Portekizce çeviri yapan Samet'e neden ayar oluyorsun?

Ya o Samet ne kadar itici bir tip gıcık olmamak elde mi? Zamanında kim bilir ne gibi sikko bir sebepten Portekizce öğrenmiş, şimdi yaşadığı hayata bak. Kıskanıyorum tabii ki yaptıkları işi. Ayrıca Rijkaard’ı neden İngilizce konuşturup çeviriyorlar onu da çözemedim.

Ofiste blogla ilgilenmek, twitter’da takılmak sanki eli işte gözü oynaşta olmak gibi..Öyle değil mi?

10 dakika tenefüsüm var topu topu 50 dakikada bir onu da mı çok gördün :)

Karşı cinsteki bu futbolcu sevgili hayranlığının temelinde ne yatıyor? Beyaz atlı prensler kısırlaştırıldı mı artık? Ne oldu onlara?

Sporcu takıntım ezelden beri var. Futbolu seviyorum zaten. İlgi odağı olmak en sevdiğim şey, futbolcu sevgili de bunu bana sağlayabilecek bir şey. Bir de sigarası içkisi olmayan, günde çift idman yapan, kaslı bir erkeğin yataktaki performansını merak ediyorum.

"Parmaklarım uzun değil."

Bir de Sabri’nin ortaları bir tek senin gönlüne inse fena mı olurdu?

Blog yazmaya başladığımdan beri beni en çok şok eden olay insanların o fotoğrafı gerçek sanmaları oldu. Sorunun cevabı: evet fena olurdu :)

Tuğba Ekinci ve Ferrari takılıyor olsa tepkin ne olurdu?

Ne alaka derdim. Ayrıca eski sevgilisinden sonra attan inip eşeğe binmekten farkı olmaz Ferrari Tuğba Ekinciyle yatsa.

Beşiktaş’ta şu an gitse ardından ağlayacağın bir oyuncu var mı?

Aşkolsun. Tabii ki Holosko. Bir de Alman Ernst ve Fink gitse üzülürüm çok.

Şu konuları kesinlikle blogda yazmam dediğin türden şeyler var mı?

Hakkında yeterince bilgi sahibi olmadığım meseleleri yazmam.

Bugüne kadar bloguna gelen an absürd yorum neydi, hatırlıyor musun?

Geçenlerde adsızlardan biri delirdi 10 cümlelik yorumunda 15 kez “salaksın sen” demiş artık nasıl sinir ettimse. O komikti. Bir de yorum değil de blogla alakalı başıma gelen en absürd şey Flying Dutchman’de yaptığım bir yorum sonrası Ankaragüçlü bir arkadaştan gelen tehdit mailiydi. İnsanlardaki cüret beni çok şaşırtıyor bazen.

Son soru şu olsun; peki ya o pembe kelepçeler ne için?

Şimdi twitterdan takip etmeyen biri “Ortega Voodoo’nun pembe kelepçelerini nereden biliyor?” diye düşünebilir bak :) Bence güzel gözüküyorlar, dekoratif amaçlı kullanacağım. Bir gün demir başlı yatağı olan bir adama denk gelirsem fantezi amaçlı da kullanırım tabii, Amerikan filmlerinin bir bildiği olmalı.

Vakit ayırdığın ve de sorularımı cevapladığın için teşekkür ederim

Rica ederim Mr. Ortega, yine beklerim.

No comments:

Post a Comment