Thursday, December 17, 2009

Jübile Maçı Gibiydi: Fenerbahçe 1 Sheriff 0


Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük sol bek oyuncusunun Fenerbahçe forması giydiği son maçta tribünlerin tıklım tıklım olması daha hoş olurdu. Lakin gerek maçta bir iddianın olmaması (ki bu stada gelmememek için bir neden olmamalı aslında), gerekse o soğukta stada gitmek ve geç saatlerde eve dönme olasılıklarının olduğu bir haftaiçi maçı olunca işte, futbolcuların maç seçmesi gibi, bir takım seyirci de maç seçebiliyor.

Maç için üç beş kelam etmek gerekirse; yedek ağırlıklı olarak sahaya çıkan kadrodan, pek forma şansı bulamayanlar arasında "şu aslında ilk on bir oynayacak kapasitede" denebilecek biri yoktu ne yazık ki. Elbette ki bu oyuncuları tek maçla değerlendirmek haksızlık olur, ama bir şekilde sahada o ışığı veremediler.

Rakip belki zorlu mücadeleler için ölçü sayılmaz ama R.Carlos'un gidişinin hayra yorulabilecek yegane etkisi Santos'un daha iyi oynayabileceği mevkiye çekilmesidir herhalde. Dün gece rakip takımın sağ açığı kendisini ciddi manada zorlamamış olsa da, Santos "benim esas yerim sol bek" mesajını vermiştir. Zaman zaman hücuma katılma girişimlerinde bulunmuş, ve yaptığı artistik hareketler soğuk geceyi bir nebze ısıtmıştır. Artık nasıl etkilendilerse, Selçuk ve Bekir gibi teknik kapasiteleri sınırlı olan (hatta kimilerine göre hiç olmayan) iki düz oyuncu bile zaman zaman fantastik işler yaptılar. O anlarda maçı takip edenler şaşkınlığa uğradılar tabii ki. Yine de artık klişe halini almış o anlamsız geri paslar ve nasıl becerdikleri bir türlü anlaşılmayan hatalı paslarıyla, "biz değişmedik, hala kazmayız" mesajını da vermeyi ihmal etmediler. Emre'nin yokluğu ve Alex'in dinlendirildiği maçta Fenerbahçe adına kadife ayaklarıyla oyunu ısıtabilecek iki kişi vardı sahada; biri Santos, diğeri de Özer. Daum muhtemelen Özer'i haftasonunu düşünerek kenara aldı. Onun yerine oyuna giren M.Topuz ise yine sahada hayalet gibiydi.

Sevilla fatihi Uğur Boral'ın da "ben daha ölmedim" mesajına şahit olundu bu maçta (ne mesaj kaygılı maçmış ama). Gol öncesi Özer'in sağ kanattan yaptığı bindirmenin akabinde ceza sahası dışına kestiği ortayı Güiza Semih'e iyi bıraktı, Semih de Uğur'a güzel pas çıkardı. Uğur Boral da yapabileceği en harika vuruşla topu kaleye yolladı. Önce attığı gole şükretti, daha sonra da gelmiş geçmiş en büyük sol bek oyuncusunun yanına, yedek kulübesine koşarak bu güzel golü R.Carlos'a armağan etti. R.Carlos gibi bir oyuncuya da ancak böyle güzel bir gol armağan edilerek veda edilmeliydi zaten.

Avrupa maceraları genelde sıkıntı ve stres dolu olan Fenerbahçe'nin grubundaki son maçına bir üst turu garantilemiş olarak çıkması, ve Avrupa'da üst üste yaptığı son 5 maçı da kazanması hayli etkileyicidir. Belki bu maçlarda öyle ahım şahım top oynamadı Fenerbahçe ama bir gerçek var ki, genelde oyuna hep istediği şekilde hükmetti ve elbette ki sonuçta kazanmasını bildi. Bu 5 galibiyetin ülke puanına yapacağı büyük katkıyı da göz ardı etmemek gerek.

Yarın yapılacak kura çekiminde olası en kötü senaryo Liverpool ile eşleşmektir. Bu satırların sahibi daha önce de belirttiği üzere Liverpool'u çok sevmekte ve Fenerbahçe'yle eşleşmesi durumunda, bu iki takım arasında bir husumet yaşanma ihtimalinden çekinmektedir. Zaten genel olarak futbol anlamında da eşleşilebilecek en kötü takım Liverpool olur aslında. Şom ağızlılık yapmamış olma dileğiyle yazıya son verirken, Roberto Carlos gibi bir futbolcuyu satır arasına "uğurlar olsun" diyerek göndermek Ariel Ortega bloga yakışmaz. Onun için ayrı yazı yazmak gerek. Ama yine de şunu yazmak lazımdır, "Teşekkürler Roberto Carlos". Her şeye rağmen Dünya'nın gelmiş geçmiş en büyük sol bek oyuncusunu Türkiye'de ve tabii ki Fenerbahçe formasıyla izlemek gurur vericiydi.

No comments:

Post a Comment