Saturday, August 28, 2010

Emre Belözoğlu Üzerinden Sorulması Gereken Sorular

6 resmi maçta sadece 1 galibiyet alan takım elbette ki eleştirilir. O takımın teknik sorumlusu da eleştirilir. Yönetim de eleştirilir. Bunlar anlaşılır şeyler. (Yazar birazdan bazı eleştiriler yapacağından ortamı buna hazırlıyor)

Sormak istediğim sorular ise Emre Belözoğlu ve onun sahada var olup olmamasıyla alakalıdır. Fenerbahçe - PAOK maçını izleyenlere gelsin tabii bu sorular. Onu da belirteyim.

PAOK maçının 75. dakikasında sakatlık nedeniyle Emre Belözoğlu oyundan çıktığında ne hissettiniz? Emre yerine oyuna giren kişinin Selçuk olduğunu görünce ne düşündünüz? Selçuk'la birlikte orta alanda görev yapan diğer oyuncu olan Baroni için neler düşünmektesiniz? Bu iki oyuncu Emre'nin yokluğunda Fenerbahçe orta sahasını toparlayabilecek çapta oyuncular mıdır? Defansif yönleri ne derece iyidir? Hücuma katkılar var mıdır?

Yazıya okuyanlar arasında bu sorulara uygun cevapları olanları okumaya hazır olduğumu belirteyim.

Emre'yi malum sebeplerden sevmiyorum, orası ayrı mesele ama Fenerbahçe'nin Emre'nin sahada olmadığı maçlarda orta sahası yol geçen hanına dönmekte. Bu durum da defans ikilisinin işini daha da güçleştirmekte ve bilhassa Bilica'nın defosunu iyice ortaya koymaktadır. Herkes bu aralar Alex'i konuşuyor. Dileyen Alex'li ve Alex'siz Fenerbahçe'yi tartışadursun tabii de, bunu da görsek bir zahmet. Bahsettiğim maçta Alex 120 dakika sahadaydı malum. Futbolda amaç gol atmaktır, buna eyvallah ama golü de yememek için gayretimiz olmalıdır, öyle değil mi? Lakin Emre'nin çıktığı bölümden itibaren Fenerbahçe orta sahası komple çöktü. Defansın evlere şenlik hali ortaya çıktı. Bunları hepiniz gördünüz. Üstelik bunları yapan rakip takımın ülkesinde ligin bizden çok sonra başlayacağını da hatırlayalım. Ortada fizik kondüsyon anlamında da Fenerbahçe adına tartışılası bi sorun da var elbet.

Fenerbahçe'den bahsederken bazı futbol yorumcuları Gökhan Gönül'ün yokluğunun da ciddi sorun olduğunu söylerler. Bu da doğru bir tespit ama sadece son resmi maçtan yola çıkarak yukarıdaki soruları sormak için Emre Belözoğlu örneğini vermek daha uygundur.

Bir futbol takımının sahaya çıkan kadrosunu bir tabloya döktüğümüzü düşünelim ve tam ortasına bir çizgi çektiğimizi varsayalım. Kaleci, defans ikilisi (ya da sisteme göre tam ortada olan oyuncu), orta sahanın ortasındakiler ve santrafor. Kanımca bir takımın toplam kalitesi bu oyuncuların kalitesiyle eşdeğerdir. Ve en çok da orta alanda yer alan oyuncularla... Fenerbahçe'nin iyi bir kalecisi var. Onun yedeği ise potansiyeli olan ama şu aşamada tam anlamıyla güvenilip kendisine kale teslim edilmeyeceğini düşündüğümüz bir isim.

Defansın ortasında Dünya Kupası'nda iyi işler çıkaran ve bu ligin sayılı stoperlerden biri olan Lugano var ama yanındaki Bilica ise saatli bomba (Rıdvan Dilmen nasıl oluyor da ara sıra beğeniyor bu oyuncuyu anlamak mümkün değil ve yine Aykut Kocaman'ın onu takımda tutmaktaki ısrarını da anlamak mümkün olmuyor). Defans kurgunuz da sakat yani. Lugano genelde Bilica'nın arkasını toparlayan bir oyuncudur ama onun da tam hazır olmadığı ya da sakat sakat oynadığı dönemlerde bu işi yapamadığı gerçeği var. Bu halleriyle kusursuz ikili değil bu oyuncular ve kaldı ki yedekleri de kimsenin yine tam anlamıyla güvenemediği isimler.

Emre'nin bulunduğu bölgeye tekrar gelirsek; sağlam bir Emre (hem fiziksel hem de psikolojik olarak) bu ülkenin hali hazırdaki en iyi yerli orta saha oyuncusudur (gerilerden gelen Necip'i de ilgiyle takip ediyorum elbette). Lakin Emre'nin de her an takımını eksik bırakacakmış gibi oynadığını, bir şekilde kendini sakatlamayı becermede sorunu olmadığını da unutmamak lazım. Emre'nin olmadığı zamanlar Selçuk ve Baroni ikilisi "Allah'a emanet" görüntü sergilemekteler. Bunu en son PAOK maçında da gördük zaten.

Gelelim santrafor mevkiine. Niang transferi ilk gündeme geldiğinde, blogda değil ama twitter'da bu oyuncunun Marsilya'da hücum üçlüsünün ağırlıklı olarak solunda oynayan bir topçu olduğunu konuşmuştuk. Zaman zaman hücumun merkezinde de yer aldı tabii. Fenerbahçe'de haliyle merkezde oynayacak. Şimdiye kadar da olumlu göründü. Gerekli desteği tam görmese de kendince çabalıyor, didiniyor. Umarım, "eh yeter be!" diyerek salmaz o da kendini, ki bunu yapmayacak karakterde bir oyuncu olduğunu tahmin ediyoruz. Aksi olursa, şaşırtır yani. Kanatlardan gelmesi gereken destek ve oyunda olursa Alex'in kendisini beslemesiyle iyi iş yapacağı kesin. Alex yokken bu görevi üstlenmesi muhtemel kişilerden biri Emre. Aha! Yine konu Emre'ye geldi. Peki ya Emre yoksa, o zaman ne olacak? Selçuk ya da Baroni mi yapacak bu işi? M.Topuz ve Özer çabalıyorlar ama bu konuda hala çok eksikleri var. Geriye bir de Stoch kalıyor tabii. O da hala tam hazır değil. Tüm maç boyunca 10-15 dakikalık bir patlama anı yaşıyor. Konsantrasyon sorunu var gibi. Fizik olarak da tam hazır olmadığını söyleyebiliriz.

Lafı yine sakız gibi uzattık ama yukarıdaki onca laf salatası sadece bir oyuncu özelinden Fenerbahçe'nin eksiklerini adeta "kelebek etkisi" ile anlatıyor olsa gerek. Amaç bu zira. Tamam. Alex'in Fenerbahçe'nin hücum gücü için ne kadar önemli olduğunu tartışmaya devam edelim biz bir yandan. Tamam. Gökhan Gönül'ün bu takımda yedeği olmadığını da konuşalım ama günümüz futbolunda en önemli mücadelenin yaşandığı orta sahada ligin en iyi yerlisini elinde tutan Fenerbahçe'nin, bu oyuncunun yanına aynı kalite bir isim ekleyemeyişini de konuşalım. Aykut Kocaman'ın Emre'nin yanında şans verdiği Baroni'nin sahada hiçbir varlık göstermediğini konuşalım. Emre'nin yerine giren Selçuk'un bu takımın orta sahasını toparlayamacağı gerçeğini görelim. Orta sahası çöken bir takımın hücum hattında Alex, Stoch ve Niang olsa kaç yazar? Geride Gökhan Gönül ve Lugano gibi milli takımlarının önemli isimleri olsa ne olur? Rakip takım gümbür gümbür üzerinize gelir o zaman. PAOK gibi vasat bir takım karşısında orta sahası düşen bir Fenerbahçe'nin elenmesi çok şaşırtıcı olmamalı bu sebeplerden. Şampiyonlar Ligi ve Avrupa Ligi elden kaçtı. Kaçmasa ne olurdu? Bir düşünelim. Bazen öyle maçlar olacaktı ki, Emre'nin sahadaki varlığı bile yeterli olmayacaktı. Daha rezil görüntüler ortaya çıkacaktı belki. Bunları yazmak için futbol alimi olmaya gerek yok sanırım. Aslında bu kadar uzun yazıya da gerek yok ama genelde uzun yazı yazdığınız vakit, daha çok ciddiye alınıyor. Herhalde okuyanlar, "yahu adam uzun uzun yazmış, çok ciddi bir mevzu galiba" diye yaklaşıyor olmalılar. Biraz da ondan bu kadar uzadı bu yazı.

Şimdi Fenerbahçeliler diyebilir ki, "Avrupa defteri kapandı. Ligde de öyle ya da böyle bu yarışta oluruz." Bu da bir düşüncedir ama garantisi var mıdır? Yoktur elbette. Fenerbahçe, şayet Aykut Kocaman'ın bahsettiği hedefi gerçekleştirmek istiyorsa (hedef: şampiyon olup ŞL'ye direkt katılmak) Emre'nin yerine iyi bir partner bulmalıydı evvela. Neden böyle bir sorun yokmuş gibi davranılıyor bunu anlamak güç.

En son duyumlara göre, transferin bitimine sayılı günler kala bir stoper takviyesi olacakmış. Lugano'nun yanına kaliteli bir adam lazım tabii de, yukarıda yazdığımız sebeplerden, orta sahada Emre'nin yükünü hafifletecek ve onun kadar iş yapabilecek bir adamı almayı düşünsek daha iyi olmaz mıydı diye sorası geliyor insanın.

Aykut Kocaman'a ve bahsettiği değişime inanmak istiyorum. Peşin hükümlü olmamak da istiyorum ayrıca. Ve her fırsatta sabretmekten yana olduğumu belirtiyorum. Ancak bazı konularda kuşkularım var. Bunlardan birini geçenler de yazmıştım. Diğerini de bu yazıyla gündeme getirmek istedim. İkisi de -bence- Fenerbahçe için hayati konulardır. Herkes doğal olarak gündemdeki Alex mevzusundan yola çıkarak topa girmekte ama bunları da yazmak gerek.

Evet. Şimdi yukarıdaki sorulara cevap vermek isteyenleri yorum bölümüne alalım. Bu konulara girmek istemeyenler de muhtemelen Alex'li ve Alex'siz sistemlerin eksilerini ve artılarını bloglarda, twitter'da ve forumlarda tartışmaya evam edeceklerdir. Onlara da an itibariyle saat 01.39 olduğundan iyi geceler dilerim.

No comments:

Post a Comment