Neyse, mevzuya dönelim; ne dersek diyelim, bu maçta Fenerbahçe'nin sahadaki esas ve en büyük rakibi ne yazık ki stadın zeminiydi. Rakipten daha fazla zorladı takımı. Ve ne yazık ki bu durum öyle birden olmadı, aşağı yukarı herkes bunu öngörmüştü aslında ama nedense tedbir alma ya da bu durumu gerektiği biçimde önemseme aşamasında sanırım biraz fazla kaygısız olundu.
Takımda çok kaliteli oyuncular var. Aralarında maçın gidişatını direkt tesir edecek yetenekte isimler mevcut ama esas mesele bu isimlerin işlerini daha rahat yapmasını sağlamaktır. Ve işte bu problemi şu anki zeminle aşmak imkansıza yakın.

Ligin ikinci yarısı başlarken, Fenerbahçe'nin çok ciddi bir fikstür avantajı var, maçlarımının çoğunu İstanbul'da oynayacak derken, şimdi bir bakıyoruz; böyle bir zemin varken, o avantaj dezanavantaja dönüşecek gibi görünmekte.
Takımın oyunu için konuşmak gerekirse; açıkçası mücadeleden memnun kaldım. Belki çok fazla gol pozisyonuna giremedi takım ama rakibi zor duruma düşürmek için mümkün mertebe imkanları zorladı Fenerbahçe. Yukarıda zikrettiğimiz gibi rakip de tahminlerden daha çok direnç gösterdi. Bunun başlıca nedeni de Fenerbahçe'nin çabuk goller atarak maçı erkenden koparma planının tutmamasıydı. Bu durum Diyarbakırsporlu oyuncuları daha da motive etti.
Galatasaray ve Fenerbahçe'den birinin puan kaybettiği hafta, diğerinin hemen puan kaybetmesi de gayet ilginç bir mesele olmaya başladı sanki, öyle değil mi?
not: geçtiğimiz perşembe oynanan kupa maçında tribünde yaşadığım harika atmosferi yazamamak benim adıma fena oldu; ama ne yapalım işte, özel işlerden kaynaklanan sebeplere sarılıyorum...
not 2: Son demlerine yetiştiğimiz usta yazar İslam Çupi ve Özcan Tekir kardeşin ruhları şad olsun demek lazım bir kez daha...
No comments:
Post a Comment