Her hafta Bursaspor'la maç yapıyormuşuz gibisinden bir hava oluştu. Sanki haftada bir halı saha maçı yapan mesai arkadaşlarıymaşcasına gerçekleşen bir hadise. Ligin kalburüstü takımlarının başında gelen Bursaspor'la bu kadar sık maç yapmak hayır mı olacak, şer mi olacak sorusu Fenerbahçe adına olumsuz cevaplanmış oldu.
Aslında maça dair karalanması gereken şey çok, lakin maçtaki Güiza-Semih değişikliği öncesi ve sonrasıyla Fenerbahçe'deki çöküşün başlangıcının ve sonrasında yaşanacak olası sonuçların -ne yazık ki- resmidir. Güiza'nın futbolunu beğenmediğimi, hatta blogdan kendisiyle ne kadar çok dalga geçtiğimi bilmeyen azdır. Fakat ne olursa olsun tribündeyken, Fenerbahçe forması giyen bir oyuncuyu yuhalamam, ıslıklamam. Maçın içerisinde, öncesinde ve sonrasında o tribünlerdeyken her koşulda Fenerbahçe forması giyen oyuncuya destek çıkılmalıdır. Bu kişi Güiza olsa bile, kendisi saç baş yoldursa bile, görüşüm değişmeyecektir (zaten dikkatli takipçiler, buna benzer yorumları daha önce de yazdığımı hatırlayacaktır). Bu gece maçın ve sezonun Fenerbahçe adına kilit anı tribünlerin bir kısmının Güiza'yı protesto amaçlı ve Daum'a mesaj verircesine "Semih" tezahüratları yapması (ne yazık ki) Fenerbahçe'ye maçı kaybettiren sebeplerin başında gelmektedir. Sözlerim yanlış anlaşılmasın. Bursaspor'un mücadelesini, galibiyetini küçümsemek değildir bu, sadece hadiseye Fenerbahçe açısında bakma ve ilerisi için olabileceklere dair çıkarımdır.
Daum bu maça başlarken Güiza'yı yedekte oturtsaydı, Semih'le başlasaydı bu çok eleştirilen bir şey olmazdı, yahut Güiza'ya tribünlerin baskılarına rağmen sabretse, bu kısmen daha fazla eleştirilecek olsa da, yine üzerine saatlerce konuşulacak türden bir şey olmazdı. Lakin önce tribünlere "burada kimin oynayacağına ben karar veririm" mesajını vermek ama daha sonra zaten ağlamak için bahane arayan Güiza'ya, bir tekme daha vurmak, ve o şekilde oyundan almak en basit yorumla "vicdansızlık"tır. Bakın bunu Güiza'yı sevmeyen, hatta kendisine antipatiyle bakan biri olarak yazıyorum. Fakat burada değinmeye çalıştığım mevzu bambaşkadır. Güiza'nın yerinde Kezman ya da başka bir isim de olsa, aynı şeyleri yazardım. Daum dün kelimenin tam anlamıyla Fenerbahçe futbol takımında "çöküş" senaryosuna imza atmıştır. Burada Semih'in de işi zor. Birincisi, tribünden ciddi bir beklenti var. İkincisi, takım içinde olması gereken klasik rekabet işleyişinin farklı bir modelini yaşamak zorunda kalacak (Güiza'yla birlikte tabii). Bu ikili takımın başarısı için rekabet etmeleri gerekirken, ister istemez mevzu Semih-Güiza ikilemine kayacaktır(geçmişte de buna benzer bir durum vardı, ama bu kez durum bambaşka). Ve böyle bir şeyin varlığı sadece Semih-Güiza ikilisiyle kalmaz, bu takıma da sirayet eder. Nasıl oluyor da bu kadar emin konuşuyorum peki? Geçmişte Türk futbolunda bunun örnekleri çok görüldü de ondan. Takımda yabancı oyuncular var denebilir, ama onların da uzun süredir burada olduklarını ve iyice bize benzediklerini unutmayalım.
Bugün Güiza'nın yaşadığı (ya da yaşamak zorunda kaldığı) durumu yarın biz de yaşayabilir stresinde olacak diğer topçular. Alex iyidir, hoştur, büyük oyuncudur ama böyle durumlarda bir kaptan olarak hadiselere çok uzak kaldığı da bir gerçek. Şöyle bir Ümit Özat'ı hatırlayın, hatta onun tribünlerin genç oyunculara aşırı reaksiyon gösterdiğine dair tespitinin ardından, onları koruyan, kendini onlar için siper eden açıklamalarını hatırlayın. Alex'in Güiza oyundan çıkarken ona moral vermesi güzeldi ama bu yetmez elbette. Gerek basın önünde gerekse de takım içinde bu tip durumlarda daha çok söz almalı, faaliyette bulunmalı. Böyle şeyler önemlidir. Şampiyonluk yolunda sadece kaybedilen puanlar değil, bu tarz saha dışı etmenler savaşmak da mühimdir.
Bursaspor'un Kadıköy deplasmanında skoru 2-0'dan 2-3 yapması ve 3 puanı kazanması büyük başarıdır. Bir maç eksiklerine rağmen ligde iyi konumdalar. Bazı şeyleri konuşmak için daha erken ama gerek oynadıkları futbolun daha sağlam olması gerekse de Bursa şehrinin futbol kültürü sebebiyle, geçmiş yıllardaki Sivasspor'a nazaran, havasını bulduğu takdirde şampiyonluk için en önemli adaylardan biri olacağına dair öngörüde bulunmak abes olmaz.
Son olarak Fenerbahçe defansında Lugano olmayınca evlere şenlik görüntüler yaşandığını, Bilica'nın bireysel hatalarını izledikten sonra kendisinin Fenerbahçe'de oynayacak seviyede olup olmadığını sorgulamak gerektiğini, Baroni'nin Emre'ye destek olamadığını, çok sınırlı bir alanda top oynadığını ve yedekten gelen isimlerin de ikinci yarıya girerken verdikleri "hazırız" mesajının yalancı bahar tadında olduğunu, kanatların problemli, hücumcuların kafasının karışık olduğunu, tabir-i caizse şu sıralar Fenerbahçe futbol takımında "her manada çöküş" yaşandığını iddia etsek, öyle sanıyorum ki bu yorumlara katılmayanlar azınlıkta kalacaktır.
No comments:
Post a Comment