Ozan Güven, Four Four Two Dergisi’nden Hilal Gülyurt’un sorularını yanıtlamış. Dün Hürriyet'te gördüm haberi. Zaten severdim kendisini ama öyle güzel şeyler söylemiş, öyle iyi noktalara temas etmiş ki daha bir sever oldum. Gayet bizden biriymiş meğerse. Ne güzel abimizmişsin sen diyorum buradan...
***
Fenerbahçe sevdanız nasıl başladı?
- Nasıl Fenerbahçeli olduğumu hatırlamıyorum. Tek hatırladığım, rahmetli anneannemin bana tozluk da dâhil aldığı Fenerbahçe formasıydı. 5-6 yaşlarındaydım o zaman. Bir hafta onlarla yatıp kalkmıştım. Sokakta oynadığım mahalle maçlarındaki topun, kramponun kokusu hâlâ burnumdadır. Almanya’da büyüdüğüm için takımları çok bilmiyordum. Fenerbahçe diye bir takımın olduğunu bilmek, çubuklu formayı bir kez görmek yetmişti bana. Abdülkerim, Müjdat ve Schumacher’li kadronun göbeğinde taraftarlığım almış başını gitmişti. Schumacher gelmeden üç yıl önce uyanmıştım Fenerbahçe’ye.
Ayakkabı dükkanınızdan dolayı sürekli Beşiktaş Çarşı’dasınız. Sizin için zor olmuyor mu?
- 20 senedir Beşiktaş’tayım, artık Çarşı’nın çocuğuyum. Çarşılıların beni zorla Beşiktaş maçlarına götürdükleri çok oldu. Ancak maçlarda hep sırtım sahaya dönük oluyordu. Eski Fenerbahçeli futbolcu Müjdat Yetkiner de sürekli Beşiktaş Çarşı’dadır. Çarşı çok acayip bir gruptur ama Müjdat Ağabey, Hasan Tahsin gibi gezerdi Çarşı’yı. “Fenerbahçelilik böyle bir şey herhalde” demiştim onu ilk gördüğümde. Onun dışında da kimse yürüyemez Beşiktaş’ta öyle. Mesela ben maçlara giderken formamı giyinip Çarşı’da yürüdüğümde esnaf arkadaşlar “Ozan dışarı” diye bağırırlar. (Gülüyor)
İnönü’de Fenerbahçe maçına hiç denk geldiğiniz oldu mu?
- Maalesef evet! (Gülüyor) Locada olmama rağmen sağlam bir dayak yemiştim. Bir de locada olmasam ne olurdu düşünmek bile istemiyorum. Tribünlerde önceden yarı yarıya bir durum vardı.
Gittiğiniz ilk Fenerbahçe maçını hatırlıyor musunuz?
- Unutmam mümkün değil! Sanki ben tribünde olduğum için Fenerbahçe daha iyi oynuyor gibi bir his vardı içimde. ınsanın takımının bir parçası olduğunu hissetmesi böyle bir şey sanırım. Ben olmasam sanki o maç oynanmayacak gibiydi. Tribündeki binlerce kişi yokmuş da sanki bir ben bir de takımım varmış gibi. Ali Sami Yen Stadı’nda Aykut’un attığı golle Galatasaray’ı yenmiştik. “Oku bakayım: Aykut!” diye yıkılırdı tribünler o dönem.
Futbol oynadınız mı?
- Karşıyaka’nın altyapısında yıllarca istikrarlı bir şekilde top oynadım. Minik, yıldız, İzmir Genç Karma’da oynadım. PAF takımına yükselecekken, Galatasaray’ın altyapısından burslu olmak üzere teklif almıştım. Ancak ben Fenerbahçeliydim ve annem iş ciddiye binince sakatlanmamdan korkar olmuştu. ıyi bir sağ açıktım. En büyük isteğim futbolcu olmak, bu olmazsa da futbolcuyu oynamaktı. ıkisi de olmadı şimdilik. Bundan dört yıl öncesine kadar halı saha maçlarıyla kendimi avutuyordum. Yeniden oynamaya başlasam, kısa bir süre dayanabilirim sanırım.
Karşıyaka’nın altyapısında oynarken Fenerbahçe’den teklif gelseydi her şeyi bırakıp gider miydiniz?
- Annem, futbol söz konusu olunca ortalığı yıkıyordu. Tabii teklif Fenerbahçe’den gelseydi eminim şartları zorlardım. Gerçi iki sene Galatasaray’da oynayıp sonra “Ben doğuştan Fenerliyim” derdim belki! (Gülüyor)
Eskiden izlediğiniz Fenerbahçe ile şimdiki arasında ne gibi farklar var? Aklınızda neler kaldı?
- Bizde bir ılker vardı, oynadığı maçlarda toplam üç defa orta yaptı. Sürekli Aydın’a yeniliyorduk, orman kaçkını Faruk’la birlikte bizi rezil etmişlerdi. Şimdilerde gol atan futbolcunun takdir beklemesini anlayamıyorum. Senin işin gol atmak! Sen bunu yapman için para alıyorsun. Eskiden futbolcunun mağlup olduğunda üzüldüğünü görüyorduk. şimdi hiç öyle olmuyor. Ağızlarında sakız, kulaklarında kulaklık sırıtıyorlar. “Altı ay beni hazırlayın, onun yaptığı şeyi ben de yaparım” diyesi geliyor insanın. Barcelona’daki bir futbolcu için bunu kim düşünebilir? Fenerbahçe’de oynuyorsan kimse kendini senin yerine koymamalı, koyamamalı!
Fenerbahçe’nin eski futbolcularından birini geri getirme şansınız olsaydı kimi geri getirirdiniz?
- Hiç tereddütsüz Rıdvan Dilmen’i isterdim. Ancak sakatlanmayan bir Rıdvan! Küçükken her gece uyumadan önce ellerimi açıp “Allah’ım ne olur Rıdvan sakatlanmasın!” diye dua ederdim. Bir şans daha verilse Maradona’yı isterdim. Onun şimdiki haline bile razıyım. Sahanın ortasında dursa bile ruhu bütün takıma yeter.
Aziz Yıldırım’ın takım için vaatlerini duyduğunuzda ne düşündünüz?
- Süleyman Demirel’in iki anahtar vaadi geldi aklıma. Bu taraftarın başka hayalleri var. Benim 3 yaşındaki oğlum neden “Betiştaşlıyım” desin? Kulüp başkanlarının biraz daha gizemli olmaları lazım bence. Aziz Yıldırım ki Fenerbahçe’yi bir yerden alıp bambaşka bir yere taşıdı, bu inkar edilemez. Oysa ben betonda oturmaya razıyım, Fenerbahçe’nin başarısı benim rahatımdan önce gelir.
Oğlunuz Ali de Beşiktaşlı mı?
- Oğlumla birlikte Çarşı’ya geldiğimde “Baban da eskiden Beşiktaşlıydı” deyip, Ali’nin kafasını karıştırıyorlar. O da bilmiyorum, benim çıldırmam hoşuna gittiği için mi “Ben Betiştaşlı oldum” diye tutturdu. Daha takımın adını bile söyleyemediğinden ilerisi için umudumu yitirmiş değilim! şükrü Saraçoğlu’na her seferinde onu da götürmeye çalışıyorum.
Eklemek istediğiniz başka bir şey var mı?
- En büyük Fenerbahçe!
Fenerbahçeliliğinizin başınıza iş açtığı zamanlar oldu mu?
- Çok! (Gülüyor) Onlardan biri de Kiev maçıydı. Cem Yılmaz’la birlikte gitmiştik. ılk 15 dakikada ayağımın donduğunu hissettim. ılk yarı sonunda belimden aşağısını hissetmez oldum, kademe kademe donduk o maçta! Maç bittiğinde kalıp gibi kaldık Cem’le. Porto da ona yakın bir tecrübeydi. ızlemeye gittiğimiz her deplasman maçından mağlubiyetle döndük ve biz inatla gitmeye devam ediyoruz, bence en büyük çılgınlık bu. Bir seferinde de en yakın arkadaşım evleniyordu. Fenerbahçe-Galatasaray derbisine gün almış. “Ben gelemem” dedim, düğünün tarihi değişti! (Gülüyor)
Sizin yaptığınız totemler var mı?
- Sevilla maçında yerde çok uygunsuz bir şekilde otururken gol atmıştık, 60 dakika hiçkıpırdamadan öyle oturdum. Maç başladığı anda kimse tuvalete gidemez. Maçtan önce gol atacağımız dakikayı söylerim, çoğu zaman tutar. Maçta birileri bana “Fenerbahçe kazanır” diyorsa uğursuzluk getiriyor. Çarşı’dan geçerken kulaklarımı kapatır arkadaşları duymamak için deli gibi bağıra bağıra geçerim!
Takımın Brezilyalıların psikolojilerine göre şekillenmesi konusunda ne düşünüyorsunuz?
- Ben Fenerbahçe’de futbol oynuyor olsam “Alex yoksa bu takım yok” dendiği zaman çok sinirlenirdim. Koskoca Fenerbahçe bir Alex’e mi muhtaç yani! Brezilyalılar’ın çoğunlukta olduğu bir takım yaratıyorsunuz, Brezilyalı hocayı gönderip Alman hoca getiriyorsunuz. Tahammülsüzlüğümüz, uzun vadeli bir başarı grafiği sağlayacak sistemi oluşturmamızı engelliyor. Totem yaparak maç kazanmaya çalışıyoruz. Kaş göz yarana kadar oynayan futbolcuları özledim. Onlardaki psikopatlığı, cengâverliği özledim.
No comments:
Post a Comment