Sunday, January 31, 2010

Sivasspor 1 Fenerbahçe 5

Telefona gelen ilk mesaj; dakika 30, gol Semih. Fenerbahçe deplasmanda 1-0 önde. "Heyt be, Genç Semih yazmış yine" diye gaza gelecekken, derste olduğunu hatırlama, kendine gelme.

Telefona gelen 2.mesaj; dakika 37, gol Mehmet Yıldız. Şimdi skor 1-1. "Ulan, zaten sakatlıktan yeni çıkan adamın Fenerbahçe'ye gol atmamasına şaşmalı esas, buna değil" şeklinde yorumlar...

İlk yarı böyle biter.

İkinci yarı başlar. Dakika 50'yi gösterirken, Genç Semih yine yazmıştır. Telefona gelen 3. gol mesajında yine, "Genç Semih yazmış, hey yavrum hey" diye içinden sevinilir.

Dakika tahminen 65 falandır. Dersten çıkılır. En yakın kafede maçı izlemeyi planlama. O esnada bir gol olmuş tabii, ama telefona mesaj gelmemiş. Kafeye gelinir. İçeri girilir, insanların yüzlerindeki tebessümü görünce şaşkınlık geçirilir. Fenerbahçe deplasmanda oynuyordur, nasıl oluyor da bu insanlar gülebiliyor acaba? diye sorgulanır. Sonra ekrana bakılır ve skorun 3-1 olduğu görülür.

Hemen bir masaya yanaşılır ve boş olan bir sandalyaye oturulur. "Abi, nasıl maç?" diye en klişesinden sorulur. "Fener döktürüyor" cevabını alınca yine şaşkınlık yaşanır. "Hadi yav" tepkisiyle tekrar ekrana dönülür. Tam o sırada Uğur Boral sol kanattan kaptırmıştır, kıvrak bilek hareketleriyle rakibini ekarte ederek içeri dalar ve çok nadir kullandığı sağ ayağıyla topu filere gönderir. Skor şimdi 4-1... Golün ardından yanımdaki abi bana dönerek, "Az önceki golün aynısı" der. Tam da Uğur nasıl attı bu golü yahu? diye kendi kendime düşüncelere dalacakken, söylenene göre birkaç dakika evvel yine buna benzer bir gol atmıştır.

Dakikalar ilerler, Sivasspor'un sahada futbol adına hiçbir şey yapmadığı görülür. Ne takım savunması ne de hücum organizasyonu... "Böyle bir rakibe karşı olsa da deplasmanda 4 gol atmaya sevinmeyelim mi yeğenim?",der gibi bakar yanımdaki abi. Haklıdır tabii. Rakibin durumu ne olursa olsun, Süper Ligde deplasmanda 4 gol atmak güzel bir olaydır. Tabii bu arada, izleyemediğimiz dakikalarda kaçan bir sürü gol pozisyonun da haberini alırız sonra.


Onca eksiğe rağmen, e tabii az önce zikrettiğimiz rakibin eskisine nazaran zayıflamış yapısının da etkisiyle, Fenerbahçe'nin yedekten gelen oyuncularının sahada pek sırıtmadığını, hatta gayet iyi oldukları düşünülür.

Daha sonra Gökhan Gönül golünü atar ve amiyane tabirle perdeyi kapatır. Golde şu fark edilir tabii, Gökhan topa vurmadan önce rakip ceza sahasında Fenerbahçe'den Gökhan da dahil olmak üzere 6 oyuncu vardır. Deplasmandaki maçın sonlarında bir şekilde gol atma arzusunda olan, zorlayan Fenerbahçe'yi görmek (tekrar etmek gerekirse zayıf Sivasspor'a karşı olsa bile) sevindiricidir. Belki iki hafta sonra yine bu yapılmayacak olsa dahi, bugün buna sevinilmelidir. Çok güzel hareketler bunlar demelidir (20 dakika falan izlemişsin maçı alt tarafı, ne bu kadar yorum deme sevgili okur, 20 dakika bile yeterliydi güzel şeyleri görmek için).

Maç biter. Eve gelinir. Güntekin Onay ve Rıdvan Dilmen'in de maça dair aynı şeyleri söylediği görülür. Hatta burada daha önce yazdığımızda yanlış anlaşılan bazı şeyleri bu ikilinin ısrarla söylediği görülünce tebessüm edilir. Onların ne olduğunun detayına bu sevimli yazıda girmeyeceğim ama... Sadece Semih ve Selçuk diyeyim, siz anlayın.

Son olarak maçın adamının Uğur Boral olduğunu iddia etsek abartmış olmayız herhalde. Sivasspor da böyle devam ederse Denizlispor'un yanına demir atma konusunda gönüllü takımlar listesinde iddialı olur gibi geliyor bana (yoksa şüphen mi var?).

No comments:

Post a Comment