Tuesday, January 19, 2010

ZTK: Antalyaspor 4 Fenerbahçe 3


"Mazoşist miyiz neyiz, 4 gol yediğimiz maçtan zevk aldık". Dün gecenin yorumu budur birçok Fenerbahçeli için. Takımın genel olarak mücadelesi iyiydi. Uzun süre sonra kanatları kullanan bir Fenerbahçe gördük. Bu da sevindirici.

Dersten çıkıp, televizyonun karşısına geçtiğimde dakika 25'ti. O dakikaya kadar olan futboldan haberim yok tabii. Lakin ondan sonraki dakikalarda bilhassa ilk yarıda Fenerbahçe rakibine top göstermeyen bir oyun ortaya koydu. Oyunu geniş alanda oynamaya çalıştı. Kanatları iyi kullandı. Özellikle Santos çok iyiydi. Hatta Fenerbahçe adına maçın en iyisiydi denebilir. Orta alanda Emre biraz dolandı gibi. Selçuk ise bir pozisyonda yaptığı klasik pas hatasını saymazsak, vasatın üstündeydi. Lakin sadece duran top organizasyonlarında ileride görünmek yerine, o bölgede biraz daha fazla görünmeli.

Fenerbahçe 4 gol yemiş. Sen nelerden bahsediyorsun? diyenler de kısmen haklı tabii. Bu goller ciddi savunma hatalarından dolayı oldu. Başlıca sorumlular da sezon başında beri takımın en hatasız bölgesinde oynayan Bilica ve Lugano. Herhalde bu maçta akıllarda başka yerlerdeydi. Yoksa 3. ve 4. golün başka bir izahı olamaz. Gollerde genç ve deneyimsiz kaleci Mert'in hatasını arayanlar olacaktır ama defansın hatalarıyla rakip forvetle karşı karşıya kaldığı anlarda yapabileceği çok ciddi bir şey yoktu. Tabii ilk gol için demiyorum bunu.

Gelelim üzerine ekstra kelam edilmesi gereken adamlara. Birini tekrar yazmak lazım. O da Santos. Şayet dünkü gibi oynamaya devam ederse, hem tekrar Brezilya Milli Takımı'na seçilir, hem de Fenerbahçe'nin o çok eleştirilen Ümit Özat'ın gidişinden beri pek kullanamadığı sol kanadını yeniden işler duruma getirir. Ve tabii umarım bu fizik gücünü arttırmaya devam eder.

Özer için bir şeyler yazmak isterim. Onu eleştirenleri okudum. Dün ne hatasını gördüler de eleştirdiler açıkçası anlamadım. Özer iyi değildi yazıyorlar ama böyle bir yorumun ardından gerekçe de yazmak lazım. Alex'in görevini yerine getirmeye çalıştı. Elbette ki şu haliyle onun kadar efektif olamayacaktır ama yine iyiydi. Oyun zekası müthiş. Sonuna kadar bırakmıyor mücadeleyi. Dün yine böyleydi. Bu da çok önemli. Üstelik çok şık bir gol de attı. Eleştirilecek bir şey göremiyorum. Hanidir topa öyle vurabilen bir yerli topçu yoktu Fenerbahçe'de? Yanlış mı hatırlıyorum?

Gelelim dalga geçtiğimiz, "Kazma Biraderler A.Ş" diye takıldığımız Güiza-Gökhan Ünal ikilisine. Öncelikli Daum çıldırmadıkça, yani artık son şans olarak cümbür cemaat hücumu düşünmedikçe Gökhan ve Güiza ikilisini birlikte oynatmaz. Zaten Alex gerçeği de var. Onun için bu iki oyuncuyu birlikte çok izlemeyiz gibi geliyor. Belki bir ihtimal Kadıköy'deki maçlarda. O da belki işte. Gökhan Ünal'ın özelliklerinin Güiza'yla aynı olduğunu düşünürken, yani adam geçemeyen, fizik gücü olması gerekenin altında, ve onu sadece tek vuruşluk santrafor tipi gibi görürken, bizi dün gece verdiği gol pasında ciddi manada şaşırttı. Asisti öncesi rakibini eksiltmesi, ayağında pek tutamayan ve adam eksiltemeyen Gökhan Ünal'dan beklenmeyen bir şeydi. Tabii golde Güiza'nın vuruşunu da es geçmek olmaz. Gerçekten muazzam vurdu. Bunu da beklemezdik hakkaten.

Dünkü maç gerek Fenerbahçe'nin mücadelesi, gerekse de kanatların iştahla kullanılması sebebiyle Fenerbahçeliler için zevk vericiydi. Güiza ve Gökhan Ünal ikilisi de bizi böyle şaşırtmaya devam eder umarım öte yandan.

Antalyaspor'un Fenerbahçe'ye 4 gol atması da ciddi başarıdır. Bunu da görmek lazım. Mehmet Özdilek'in oyuncuları ofansif anlamda ciddi potansiyele sahipler ama aynı şeyi defans için söylemek güç. Bir de kaleci Ömer'in yıllar geçse de gereksiz hareketlerini bir türlü bırakamaması da ilginç. Herhalde futbolu bıraktığında hayırla yâd edilmek istemiyor...

Son olarak Fenerbahçe'nin dünkü oyununa sevindik ama Fenerbahçe'yi de tanıyoruz. Yıllardır izliyoruz. Bu takım 3 gün sonra yine saç baş yoldurursa, şaşırmamak lazım.

***

Not: Benden bir haber olsun. Yine bir söyleşi haberiyle karşınızdayım. Bu kez Sportif Cümleler blogundan Serap Bahar'ın teklifiyle bir söyleşi gerçekleştirdik. Sağolsunlar, beni düşünmüşler. Bir kez daha teşekkür edeyim buradan. Öte yandan, "bu sanal şöhret bizi bozmasın Cengiz" diyorum kendime. Hatta olayı abartarak bir dönem Anelka'nın gazetecilere dediği gibi, "ünlü olmak istemiyorum" diyormuşum...Şaka tabii. Ego tatmini olan blogun, bir adım ötesi blog söyleşileridir. O da güzel. Tadında olursa, daha da güzel... Söyleşiyi buradan okuyabilirsiniz.

No comments:

Post a Comment